Bir gün anlarsın
Uykuların kaçar geceleri
Bir türlü sabah olmayı bilmez
Dikilir gözlerin tavanda bir noktaya
Deli eden bir uğultudur başlar kulaklarında
Ne çarşaf halden anlar, ne yastık
Girmez pencerelerden beklediğin aydınlık
Kapanır yatağına çaresizliğine ağlarsın
Yazamadığın makalelerin hayali
Sigaradan derin bir nefes çekmişcesine dolar içine
Yazmak ne imiş bir gün anlarsın
Bir gün anlarsın herşeyin boş olduğunu
Maçın, kahvenin, bilardonun, sörfün…
Gün gelir de medline da bir kerecik görmek için adını
Vurursun başını soğuk taş duvarlara
Büyür gitgide incinmişliğin, kırılmışlığın
Duyarsın
Ta derinden acısını yayınsız kalmışlığın
Yayın ne imiş bir gün anlarsın
Bir gün anlarsın ne işe yaradığını ellerinin
Niçin yaratıldığını
Bu iğrenç dünyaya neden geldiğini
Uzun uzun seyredersin başkalarının makalelerini
Boşuna geçip giden aylarına yanarsın
Dolar gözlerin, için burkulur
Yayın ne imiş bir gün anlarsın
Bir gün anlarsın tadını kitap yazmanın
“Cite” edilmenin erişilmezliğini
O hiç beklenmeyen sınav saati geldi mi
Düşer saçların önüne, ama bembeyaz
Uzanır gökyüzüne ellerin
Ama çaresiz
Ama yorgun
Ama bitkin
Bir zaman geçmiş günlerin hayaline dalarsın
Sonra dizilir birbiri ardına gerçekler acı
Yayın ne imiş bir gün anlarsın
Bir gün anlarsın proje hazırlamayı, çalışmayı, yazmayı
Beklemeyi, ümit etmeyi
Bir kirli gömlek gibi çıkarıp atasın gelir
Bütün vücudunu saran o korkunç sınavı
Lanet edersin yaşadığına
Maziden ne kalmışsa yırtar atarsın
O zaman sivilceler çıkar yüzünde kendiliğinden
Trenin kaçtığını bir gün anlarsın
Ümit Yaşar Oğuzcan’dan modifiye
Hakan Leblebicioğlu (1998)